15 Mayıs 2014 Perşembe

İDARENİN SORUMSUZLUĞU


İDARENİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU
 
 
                                                                                 
           
 
            GİRİŞ
 
            Günümüz sosyal devlet anlayışı ile hukuk devleti anlayışının, teknolojik gelişmelerle birleşmesi idari faaliyetlerin çeşitlerinin ve kullandığı araç-gereçlerin artması sonucunu doğurmuştur. İdarenin faaliyetlerinin kesintisiz olarak sürdüğü de mutlak bir gerçektir. İdarenin kesintisiz süren işlem ve eylemlerinden dolayı zararların meydana gelmesi, idarenin sorumluluğu kavramını ortaya çıkarmıştır.
 
            Asıl olan idarenin kusur sorumluluğudur. Kusursuz Sorumluluk idare hukukunda yardımcı nitelikte ikincil bir sorumluluktur.
 
Anayasamızda (m.125) her ne kadar idarenin tüm işlem ve eylemlerinden dolayı sorumlu olduğu belirtilmiş ise de; sorumluluğun esasına ilişkin hususların belirlenmesi konusu yargı kararlarına bırakılmıştır.
 
Kusursuz sorumluluk kavramının yasal çerçevesinin tam olarak oluşmamış olması ve çerçevesinin uygulamaya bırakılmasına rağmen, uygulamada zaman zaman kusur sorumluluğuyla karıştırılması nedeniyle bu çalışmada inceleme konusu olarak kusursuz sorumluluk ele alınmıştır. Çalışmada başlangıçta kısaca sorumluluk kavramı değerlendirildikten sonra kusursuz sorumluluğun tarihçesi ile çalışmaya başlanacak, daha sonra durumun anayasal ve yasal çerçevesi değerlendirilecek ve kusursuz sorumluluğun şartları ile türleri ayrıntılı şekilde incelenerek araştırmaya son verilecektir. Konu değerlendirilirken ilgili yerlerde Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) ve Fransız Danıştay’ı kararlarından örnekler de verilecektir.
 
1. KELİME OLARAK SORUMLULUK
 
Günlük dilde pek çok anlamda kullanılan sorumluluk kelimesi, üstüne aldığı herhangi bir işten ötürü kendisine sorulduğunda yanıtlamakla yükümlü kişinin niteliği[2], kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi[3], uyulması gereken bir kurala aykırı davranışın hesabını verme[4], şeklinde tanımlanmaktadır.
 
Kusursuz sorumluluk (objektif sorumluluk) ise, bir hukuk sujesinin hiçbir kusuru olmadığı halde, kendisi ile ilgisi kurulabilen bir zarardan sorumlu tutulabilmesidir[5].
 
2. İDARENİN SORUMLULUK TÜRLERİ
 
İdarenin sorumluluğu, idarenin bir kişiye verdiği zararın, idarenin mal varlığından bazı değerlerin zarar gören kişinin mal varlığına aktarılmasıyla tazmin edilmesi demektir. İdare bu zararı kendi isteğiyle tazmin etmezse, tazmin yargı organlarının kararıyla sağlanır[6].
 
İdarenin sorumluluğu idarenin özel hukuk sorumluluğu ve idarenin idari sorumluluğu olarak ikiye ayrılır[7].
 
2.1. İDARENİN ÖZEL HUKUK SORUMLULUĞU
 
Bu sorumluluk idarenin özel hukuka tabi olan ve uyuşmazlıkları adli yargıda çözümlenen mali sorumluluğudur. Burada zararlar özel hukuk hükümlerine göre tazmin edilir. İdarenin şu faaliyetleri bu kapsamdadır[8].
 
    - Sınai ve ticari kamu hizmetlerinden kaynaklanan zararlar
    - İdarenin özel mallarının işletilmesinden kaynaklanan zararlar
    - Fiili yol veya usulsüz el koymadan kaynaklanan zararlar
    - Kamu görevlilerinin kişisel kusurlarından kaynaklanan zararlar
 
Bu hususta değerlendirme yapmak özel hukukun kapsamı alanında olması ve inceleme konumuz dışında olması nedeniyle bu hususta daha fazla inceleme yapmaya gerek görülmemiştir.
 
2.2. İDARENİN İDARİ SORUMLULUĞU
 
İdarenin idari sorumluluğu veya daha kısa bir ifadeyle idari sorumluluk, idarenin kamu hukukuna tabi olan ve uyuşmazlıkları idari yargıda çözümlenen mali sorumluluğudur. Burada idarenin kişilere verdiği zararlar özel hukuk hükümlerine göre değil kamu hukuku kurallarına göre çözülür. İdarenin verdiği zararın bu yolla idare mahkemesinde çözülebilmesi için zararın, idarenin kamu hukukuna tabi bir faaliyeti sonucunda ortaya çıkması gerekir[9].
 
İdarenin idari sorumluluğu da kendi içinde kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır.
 
Özel hukukta temel kural, sorumluluğun kusura dayanmasıdır. Ancak, kamu hukukunda durum tartışmalıdır. Kamu hukukunda, devletin sorumlu tutulmasının temeli olan “hizmet kusurunun” dahi bir çeşit kusura dayanmayan sorumluluk olduğu savunulabilir. Çünkü devlet ve diğer kamu tüzel kişileri birer tüzel kişidirler. Tüzel kişilerin ise gerçek kişilerde olduğu gibi sorumluluğun sübjektif unsuru olan kusurlarının bulunmayacağı savunulabilir. Diğer yandan kamu hukukunda da sosyal ve ekonomik yaşamdaki değişim doğrultusunda kusursuz sorumluluğun payı gün geçtikçe artmaktadır[10].
 
            Tüzel kişilerin hukuksal sorumluluklarının bütünüyle kusursuz sayılıp sayılmayacağı tartışması bir ölçüde tüzel kişiliği açıklayan teoriler incelenerek cevaplandırılabilir. Eğer tüzel kişiliğin açıklanması “Farazi şahsiyet teorisine” dayandırılıyorsa, kamu tüzel kişilerin, kamu görevlilerinin hukuka aykırı davranışlarından bütün sorumluluklarını kusursuz sorumluluk saymak gerekir. Çünkü bu teoriye göre, yalnız insanlar hak sahibi olabilirler. Toplulukların hak sahipliği ise bir varsayıma dayanır. Ancak bu teori çağdaş öğretide önemini yitirmiş, bulunmaktadır. Eğer tüzel kişilik “gerçek şahsiyet teorisine” dayandırılarak açıklanıyorsa; kamu tüzel kişilerinin de kusurlu davranışlarının olduğunu kabul etmek gerekecektir. Çünkü “gerçek şahsiyet teorisine” göre, tüzel kişiler de gerçek kişiler gibidir. Biyolojik bir varlığa sahip bulunmamalarına karşın, sosyal bir varlıktırlar. Tüzel kişilerin de yaşamlarının bir başlangıcı ve sonu vardır. Gerçek kişiler gibi onlarında iradeleri vardır. Bu irade, onları oluşturan kişilerin iradelerinin birleşmesinden oluşmakta ise de tamamen bağımsızdır[11].
 
            Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin kusursuz sorumluluk alanları özel hukuktaki kusursuz sorumluluk hallerine oranla çok daha geniş kapsamlıdır. Bunu bir ölçüde kamu tüzel kişilerinin çağımızda sosyal yaşama eskiye oranla daha fazla müdahale etmesi, görev ve yetkilerinin gün geçtikçe çoğalmasında aramak gerekir[12].
 
            2.2.1. KUSUR SORUMLULUĞU
           
            Haksız fiil sorumluluğu da denilen kusur sorumluluğu, genel ifadeyle hukuka aykırı, kusurlu bir davranışla bir kimseye verilen zararın giderilmesini (tazmini) ifade etmektedir. Sorumluluğun kurucu unsuru, zarara sebep olan kişinin kusuru olduğundan, bu tür sorumluluğa kusur sorumluluğu denilmektedir[13].
 
İdarenin kusurlu bir eylem veya işlemiyle zarar verdiği bir kişinin zararını tazmin etmesi yükümlülüğü ise idarenin kusur sorumluluğunu ifade etmektedir. Bilindiği gibi idarenin hizmet yönünden kusurlu olduğu kabul edilen haller üç durumda karşımıza çıkmaktadır: Hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin hiç işlememesi. Günümüze kadar bu hallerden bir veya birkaçının varlığından kaynaklanan eğitim, öğretim ve sağlık hizmetleri, belediye, imar, havagazı, elektrik, içme suyu, ulaşım, sulama tesisleri bakım ve onarım hizmetleri, akarsu yataklarının düzenlenmesi ve düzeltilmesi gibi pek çok alanda hizmet kusuruna göre idarenin sorumluluğu söz konusu olmaktadır[14].
 
            Kusur sorumluluğu inceleme konumuz dışında olduğundan ayrıntılı incelenmemiştir.
           
            2.2.2. KUSURSUZ SORUMLULUK
           
            Objektif sorumlulukta denilen kusursuz sorumluluk, idarenin hukuka uygun eylem ve işlemlerinden doğan zararları bazı durumlarda kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın idarece tazmin edilmesi yükümlülüğü[15], sorumlu kimsenin kusurunu gerektirmeyen sorumluluk[16], idarenin bazı tutum ve davranışlarından kaynaklanan zararların, idarenin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın karşılanması yoluna gidilmesi[17] şekillerinde tanımlanmaktadır.
 
            Klasik İdare hukuku öğretisinde, kusursuz sorumluluk iki ana ilkeye bağlı olarak kabul edilmektedir. Bunlar; Risk ilkesi: risk sorumluluğu da denen bu ilkeye göre, idare, hiçbir kusuru olmasa bile yürüttüğü tehlikeli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeniyle ortaya çıkan zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi: Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi de denen bu ilke, idarenin nimetleri tüm toplum tarafından paylaşılan hukuka uygun eylem ve işlemlerinin külfetlerinin sadece belli kişi veya kişilerin üstünde kalması durumunda bu kişi veya kişilerin uğradığı zararı, idarenin bir kusuru olmasa bile, tazmin etmesini öngörmektedir[18].
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder